20 Temmuz 2014 Pazar



‘yoksa sende infak senin de sonun infilak’
Sevindirilmiş küçük bir çocuğun nurani siması, mutluluktan pırıl pırıl olmuş gözler, başın değil kalplerin okşanması, vakarı ve heybetiyle ekmek derdindeki bir babanın muzaffer kavrayışı..
“Belli ki hangi yol üzereysek o yol üzere öleceğiz” bir yaşam tarzıdır diye bilir miyiz sorusuna tereddütsüz evet diyenlerdenim. Bu söz asıl anlamını ne zaman kavradı dedim içimden. Umutlarımı yeşile bürüyen bu yaşam biçimine kafa yoruyorum şimdilerde.
Gururlarına köle olmuş, güzel ahlâktan yoksun, sosyal, siyasi ve iktisadi sistemlere entegre olanların adeta putlaştırdığı bir yel değirmeninin çarkına doğru itiliyor dünya istemsizce. Tamahkârlık madde putuna. Bir zaman sonrası içselleşen ele geçirdiği ruhu kendisine köle yapan olanca bir tamahkârlık hırsı. Manevi buhranların girdabına saplanan ,tutunacak dal olarak kendisine eşya putunu seçen insan..
Yaradılışın özünü ve insanın fani benliğinden yükselişini aşkta bulan Mevlana; “dünya malı bedene tapanlara helaldir” deyip iki yakayı derin bir çizgiyle ayırmıştır.
Mesnevi felsefesinin özünde hakikat temaşa eder. Sema ederken sağ eli yukarıya sol eli aşağıya bakacak şekildedir. "Allah'tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; bir yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey değiliz manasındadır. Bunu beşeri anlamda algıladığımızda da var olanın yüce yaratıcı tarafından bize verilen birer emanet hükmünde olduğu gerçeğidir.
İnfak mefhumu bir arınmadır. Birlik beraberlik duygusunun harcı, nifak’ın da bertaraf edicisidir. Gönül ziyaretinin samimi bir yolu ve üslubudur. Zira beşerin gönlüne bir fetih nişanesi olabileceği gibi O’na c.c karşı da samimiyetin berrak, safi bir sadakatidir. İmanı kavileştirebilme adına geçilmesi gerekli bir köprü vazifesidir de denilebilmektedir.
Zekât da bir çeşit infaktır. Mana itibariyle artma, çoğalma manasındadır. Eşitsizliğe bir kalkan durumundadır. Malın korunmasına da sebeptir.
Sadaka da bir çeşit infak yönüdür. Var olanı fakir, muhtaç, kimsesiz, yetim, yoksul olanlara bir nebze de olsa aktarabilmektir.
O’na c.c karşı samimiyeti gelin bir de şu yönden tefekkür edelim. Ve son sözü kulluk rehberimiz kur’an a bırakalım..
'sadaka muhtacın eline geçmeden ALLAH'ın eline geçer'  alemlerin BEYefendisi s.a.v.

'sadakaları ALLAH alır' ayet

Verdiğimiz sadakalar ALLAH'ın kudret ellerine geçtiğine göre o zaman yırtık pırtık kağıt paralar paslanmış demir paralar vermeyelim. ALLAH'a.en yeni,en temiz demir paraları ya da en yeni kağıt paraları verelim

BİR ALLAH DOSTU FAKİRE VERECEĞİ PARAYA
GÜZEL KOKULAR SIKARMIŞ ÖYLE VERİRMİŞ
Okuyup ezberlemeyle varılır sanırsın!

VERMEKLE VARILIR ALLAH’A!

İnfak ettikçe Rabbini seyredersin!

Onlar o gün Rablerini seyredecekler...

Kıyamet Suresi

17 Haziran 2014 Salı



'takviye' gerek 

Tefekkür etme bilinci, mahremiyet mefhumunun yozlaşması, insana dair elimizde kalan son güzelliklerin de insandan hızla uzaklaşması.
Hücurat suresinin 10. Ayet-i kerimesinden yola çıkarak kardeş olma bilincinde ve bunu şiar edinebilmeyi temenni ediyoruz kanaat-i acizanemize göre.

Varlığıyla derin düşünebilme yoluna gidebileceğimiz bir ülfet silsilesi bize lazım hakikat. Bunu dayandırdığımız yegâne zemin ise sarsılmaz akide esasıdır. Ne var ki sosyal yaşamdaki önceliklerin ve hassasiyet dengelerinin zaman içerisindeki değişimi bu zeminin ekseninde bir kaymaya sebebiyet vermiş durumda. Kendi ülkemizde özellikle son bir yıl içerisinde yaşananlara calibi dikkat buyurunuz. Benliklerin ardında izmlerin tutamacından bilinçsizce tutunma çabaları. Tabiri caizse bu akımlara kapılmak coşkun ırmak heybetindeki sel sularının önünde akıp gitmekten farksızdır.  Rahmetli Erbakan hoca; dikkat edin toprak edin kayıyor derken buna işaret etmişti. Yani görünenin ardındaki birçoklarımızın haddizatında göremediği gerçeklere.

Aşmamız gereken en uzun mesafe kalpler arasındaki mesafe olduğu gerçeğidir. Bundan hareketle aradaki en kuvvetli ağ kalpler arası ulaşım ağıdır. Bu ulaşım ağının istasyonları ve ikmal noktaları da vicdan, merhamet, ahlâk, sevgi, şuur ve bilhassa insana dair ne varsa.. 

Alemlerin BEYefendisi  s.a.v’in bir hadisi şerifi birçoğumuzun bildiği ; “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.”  Kamil manada bu hadisi şerifin sırrına mazhar olabilmek için takip edilmesi gerekli en mühim yol peygamber ahlâkıyla ahlâklanmaktan geçer.

Bizi silkeleyen ve titreten bir ayeti kerime
Kalpleriniz taşlaştı hatta taştan daha da beter oldu...

Bak-ara suresi / 74

Bakınız kalpler arasında meydana gelen yüksek duvarların taşları. Her bir kırılma noktasında daha da yükselen bir duvar.

Düşüncelerimizde  ve  yaşayışlarımızda da bir tutarsızlık ölçüsü. Bir kalbe girebilmenin zor bir süreçten geçtiği dönemde olduğumuz gibi, diğer yandan da kalplerin kırılıp dökülmesinin son derece kolay olduğu bir tezat terazisi üzerinde hayatımız.

Işıltılı gözlerde yitirilen belki de manalı bakışlar. İç sesine ram olan, gözlerini ayak uyucuna düşürüp renk vermemeye çalışmak bir mücadeleden daha fazlası.
Modern hayatın son dönem modası  “satıcılık”. Kendi kendine sorguladığımız hayatın ihaneti en yakınımızdakilere ayırabileceğimiz zamanımızı satmak. Arapsaçı olan fitne fücur sosyal ağlar şeytanın en aktif en kaliteli silahı durumunda. Değişen toplum dinamikleri peşinden kitleleri bu şekilde sürüklemeye devam ediyor. 

Bu durum karşısında yaşam destek ünitesine ihtiyaç duymak reaksiyonlar olarak zaruri bir hâl aldığı söylenebilir. Modernitenin putları, aklın verilerine dayanan buhranlardır. Böylelikle manevi buhran girdabı da her geçen gün halkasına yenilerini ekliyor. Sınırlar aşılıyor, kabuğuna sığamayan aktif bir yanardağ gibi patlıyor ve etrafına lavlar saçıyor. Etkisi ise geride bıraktığı değersiz küller.

Artık geçim derdindeki insanın keşmekeşliğinde boğumu atılmış hayat.  İnsanı dar çizgilere hapseden derin ve kalın çizgiler. Kıssadan hareketle fakir bir oduncunun bir ipin hesabını veremeyişi hesap veremeyecek işlere bir cengâver edasıyla atılma cesareti.

Kapitalizmin dayattığı homoeconomicus (iktisadi insan) modelinin insanoğlu üzerindeki tahribatı insanın özüne yani kalbine hicretiyle aşılacaktır. 

Ahlâklı, vicdanlı, merhametli, şuurlu, duyarlı olabilmeyi ve öyle nesiller yetiştirme derdinde olabilmeyi nasip etsin bize Allah

Beşer takatini aşan kuvvetli bir takviyeye muhtacız

vel akibetu lil muttekin cennet ancak takva sahiplerinindir kasas / 83
takva için 'takviye' gerek  ALLAH'ım ! takviyene muhtacız

1 Mart 2014 Cumartesi




İlmihal önce ilim sonra hâl

Başlarken..
Alemlerin Rabbi Allah’a sonsuz hamdû sena, O’nun en büyük elçisi olan Hz Muhammed  (sav) ‘a salatû selam olsun…
Bir  aynada seyrettik alemin cümlesini ..Dünya nokta biz bir nokta..

Bizler de  bir aşk ve heyecan içerisinde duygularımızı  lisan-ı hâl ile  beyan etmek istedik.. Yazmaya çalıştığımız kadar okumaya da gayret gösteriyoruz imkânlarımız el verdiği sürece. İnşallah yaşadığımız müddet boyunca da sürmesini Cenabı Allah’tan niyaz ederiz. İkrâ emrinde bir ümmetiz bu bağlamda insanlığa her türlü fayda sağlayan eserlerden ilim tahsil edebilmeyi ve bunu hal ile yaşayabilmeyi Mevla’dan tefviz eyleriz..

Kanaati âcizaneme  göre tespitten de öte bir hayat gerçeği. Zaman hak olanı söyleme ve yazınsal olarak ifade etme zamanı. Bu ister fikir işçiliğiyle isterse diriliş işçiliğiyle ama bir şekilde.. Bu durum, günümüzde buhranlar içerisinde kalmış bir kısım görsel ve yazılı medyanın yer aldığı platformda gerçekten zaruri bir hâl aldı desek yeridir herhalde.

“Bu diriliş kendine ve çağa meydan okumakla başlar” der Sezai Karakoç ‘Diriliş Neslinin Amentü’sünde. Bunun içinde söylem birliğinin hayatımızdaki aksiyon yönü olan eylem birliğinin de olması şarttır. Öğreneceğiz daha sonra bunu hâl ile yaşamaya ve yaşatmaya gayret göstereceğiz. Peki, nasıl olması lazımdır? Bunu hayatımızda yaşayarak nasıl mükerrem kullar olacağız ? İşte bu noktada her daim ihlaslı olma gibi bir yükümlülüğüz var.  Aynı zamanda tebliğ vazifesini de yerine getirmek gibi ağır bir de mesuliyet taşıyoruz fert olarak. Bundan mütevellit sadece kendimizden değil, aynı zamanda çevremizdeki insanlardan da sorumlu olduğumuz gerçeğini unutmamamız gerekir. Allah rahmetiyle muamele eylesin kıymetli büyüklerimizden Milli Gençlik Vakfı’nın merhum başkanı Adnan Demirtürk’ün dediği gibi “ Çalışmak yetmez. İhlâsla çalışmak gerekir”.

İhlâslı olmak içinse aşk gerek, azim gerek, feyizli olmak gerek. Cenâb-ı Hak Azîmüşşân’a  halis kul olmak gerek.
Ölmek; kalbin durması yada beynin ölmesi ile olmaz, KUL’ luk yapmıyorsak zaten ölüyüz demektir diyerek adeta bu gerçeğe bir atıfta bulunuyoruz.

Nitekim üzerimize tevdi edilen görevimizi ve Rabbimize olan kulluk borcumuzu mütemadiyen ikrar eder ve âcziyetimizi beyan ederiz. Ama kaçımız bunu uygularken dikkatli ve rikkatli davranırız?
Kendimize işte bu noktada öz eleştiri yapmamız gerek. Büyük mucize Kur’an-ı Kerim’in nüzulünün, Muhammed-ûl Emin’in tebliğinin ashabının, ümmetinin bu kutlu yolunun etkisi, hayatımıza yansıması ne ölçüde? 

Elhamdülillah Müslümanız diyoruz amma o da bize miras anne babamızdan. Peki, bizlere aktarılanların üzerine ne katabildik? Yoksa var olanı da koruma derdine düşüp kuru bekçiliğini mi yaptık?  Evet bu sorular özellikle bizleri rahatsızlık verecek derecede derin bir düşünceye sevk etmeli. Bakınız Hz. Ali Radiyallahu Anh.  “ İlim servetten üstündür. Çünkü sen serveti korursun, ilimse seni.” demiştir ve bizlere mesaj niteliğinde bir söz nakşetmiştir.  İbret almamız gerek Kur’an Rehberimizden. Sûrelerle alakalı birtakım örnekler verebiliriz farkında olma açısından.

Eğer farkında olursak 5 vakit namazda 40 defa okuduğumuz Fatiha suresi ;  mananın  idrakine varabilirsek ki  tam teşekküllü bir teşekkürdür..

 Bak-ara Suresi; inanca, ahlâka ve hayat nizamına dair hükümlerin önemli bir kısmı bu surede yer alıyor.

Asr Suresi; surede kurtuluşun imana, iyi işler yapmaya hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır.
Nitekim "Resulullah'ın ashabından iki kişi birbiriyle karşılaştıklarında biri diğerine Ve'l-Asr Sûresi'ni okumadan, sonra da biri diğerine selam vermeden ayrılmazlardı." Sahabeler, Asr suresini okuyarak, zamanın gidişini ve ömürlerinin geçişini anlayıp düşünerek birbirlerine Hak ve sabır tavsiye etmişler ve Hak Teâlâ'ya tam iman ile güzel ameller için başarı dilemişlerdir.

Velhasıl hayret nazarındaki biz insanoğlu için Kur’an ı Kerim bu şekilde birçok örneği muhteva etmektedir.
Asr suresinden bahsetmişken manasının getirdiği bir muhabbet neticesinde zuhur eden bir dostluk ve Allah için sevdiğim, hem şehrim maneviyata agâh bir büyüğümü sevgili Salih Terzioğlu ağabeyimi yâd ettim. Ona buradan hürmetlerimi ve muhabbetlerimi arz ediyorum.

Hâl dilimize  içimizdeki samimiyeti aksettirmek yeterli. Ömrümüz HAYY’at üzre olsun.





17 Şubat 2014 Pazartesi



'dil' bilgisi dersi ...

Geçenlerde Nureddin Yıldız’ın   ‘Arşın Gölgesindeki Genç’ isimli son çıkan kitabını okudum. Okurken bir sahifesinde dikkatimi çeken bir ayet-i kerime. “Hücurat 12”. Daha önce Kur’an da okumamıza rağmen belki de bu kadar üzerinde düşünememiştik. Bu ayet-i kerime ’den yola çıkarak almamız gereken dil bilgisi dersleri olduğunu düşünmüş olacağım ki son derece  önem     arz eden  hususla alâkalı bir abdi aciz olarak bir şeyler yazmaya çalıştık.
Ayet-i kerime ’de “ Tecessüs etmeyiniz” (Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayınız) buyrulmuştur.
Yüce Allah bahsettiğimiz bu ayetin tamamında iman sahibi insanlara seslenmekte ve onlardan, zararlı olan üç şeyden uzak durmalarını istemektedir.
 Bu üç şey; kötü zan, tecessüs (birbirlerinin kusurunu araştırma) ve gıybet (dedikodu) tir.
Konu uzun ve derin üzerinde söylenmiş birçok ayet, hadis, kıssa, söz veya sözler var. Bu sebepten biraz daha konuyu açıp yukarıda yazdığımız ayette bahsedilenlerin yanında ayrıca örneklerle yazmak istediklerimiz var.  Özellikle de konuşmanın afetleri ve susmanın faydaları üzerine..
Dil bilgisi dersi dedik ya evvela dilimize sahip çıkmayla başlayalım. Dil öyle bir şey ki insanı uçurumun kenarına getirir de adeta felakete sürükler. Küfüre de saptırır imana da götürür. Ya çirkin konuşur ya güzel. Ya hâk konuşur ya da bâtıl. Vücudun diğer uzuvlarına nazaran daha geniş alana etki eder. Hadis-i Şerifler ’den örnekler verelim.
“Cehennemliklerin çoğu dil'inden dolayı cehenneme girecektir...” Muhammed-ul Emin
Susan kurtuluşa erdi”...Der âlemlerin BEYefendisi s.a.v.
“Dilleriyle insanları kıranları, ibadetleri temizleyemez” Taha Yasin s.a.v
 Bu konuda hadisi şerifler var. Var olmasına lâkin  kıran kırana geçiyor hayat.. Kalp kıran kırana.  Güneş tutulur, ay tutulur da insan tutulmaz mı dünya ya? Tutuldu dünyaya gidiyor işte. Yüz üstü yalpalayarak, sağa sola çarparak bazı kere de yuvarlanıp giderek. Fani olan bu hayatın geçici heveslerden ibaret olduğunun kimi zaman farkında, kimi zamanda farkında olmayarak. Oysa ki ihtiyacımız olan konuşmanın afetlerinden kendimizi muhafaza edebilmek, susmanın faidelerinden istifade edebilmek,  tatlı dilli olabilmek ve yumuşak konuşabilmektir. Allahû Teâlâ’nın Musa a.s ile konuşması bizlere örnek teşkil edecek nitelikte.
ALLAH Musa'yı(a.s) ve Harun'u(a.s) yeryüzünün en azgını olan firavuna gönderirken onlara şöyle emretti... firavuna gidin, çünkü o çok azdı
ama ona YUMUŞAK konuşun sözü tatlı söyleyin olur ya bu şekilde öğüt alır yahut korkar ...( Taha suresi 43-44)

karşınızdaki insanı ikna etmenin tek yolu
firavun bile olsa
“YUMUŞAK KONUŞMAKTIR”  ALLAH öyle diyor!
Kur'an insanı bir yere götürmez sadece kendine getirir ... İşte apaçık bir bildiri. Bildiri olmasına bildiri de beşer insanoğlu bildiği halde yine nefsine yan çıkmaktan kendisini alıkoyamıyor. En önemlisi de imtihanda olduğunu unutuyor.
 Gelelim Ayet-i Kerime’de dikkat çekilen hususlara. Bununla alakalı Peygamber kıssalarından bir tanesini paylaşmak istiyorum.
Bir kul ölmüş.
ALLAH Musa'ya (as.) 'şu köyde mübarek bir kulum öldü. Oraya git cenazede yardım et ' buyurmuş. Musa (as.) gitmiş bir bakmış kimse dokunmuyor cenazeye. Sebebini sormuş .'O pisliğin tekiydi. Dokunmayız biz ona' demişler. Musa'nın (as.) kafası karışmış 'ALLAH'ım !  sen mübarek bir kulum öldü dedin bunlar pislik diyorlar ben bu işi anlamadım. ALLAH buyurmuş 'o insanların ölen kulumun günahlarından haberleri var. Ama son andaki tevbesinden haberleri yok ' ! Mesaj gayet açık. Ölen kişi günahkar dahi olsa  hakkında kötü yorum yapma !
Buradan çıkaracağımız dersler olduğu aşikârdır. Örneğin insanlar hakkında suizan da bulunup onlar hakkında yanlış düşüncelere meyletmemektir.
  Bir diğer dikkat çekilen hususa gelelim. En sevdiğimiz et gıyb/et. Halâ daha yiyoruz doymadık ölü eti yemeye.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır .’ Gıybet zinadan daha günahtır. Kişi zina edip tevbe ederse ALLAH onun tevbesini kabul eder.

Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolunmaz... Biz bitmişiz!
Ahsen-i Takvim’de yaratılan eşref-i mahlûkat insanoğlunun dili kendi üzerine bağlı bir hazine niteliğindedir. Dilimiz ahiretteki hesaptan sonra mizanda, vakti geldiğinde işlemiş olduğumuz sevapları ve günahları beyan ederek şahitlik edecektir.
Rahmeti gazabını geçen ALLAH'a hamd olsun ..
SEN affedicisin
affetmeyi çok seversin
bizi de affet ...

Bi hürmeti Taha Yasin s.a.v